Tarih: 24.10.2025 16:23

SÜRDÜRÜLEBİLİR EKOLOJİK YAŞAMDAKİ TEHLİKE ALARMI

Facebook Twitter Linked-in

Değerli okurlarım…

20 yılı aşkın bir süredir, tarım sektörünün yurt içi ve yurt dışı alanlarında çalışmalar yapan bir ziraat mühendisi olarak, yaşanılan iklim değişikliği ve küresel ısınmanın, özellikle tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili, toplumlar seviyesinde kollarımızı sıvamak zorunda olduğumuz kanaatindeyim.

Ziraat fakültesinden mezun olurken, "ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi" konulu bitirme tezimde de vurgulamış olduğum gibi, artan nüfus, sanayileşme ve benzeri konulardaki bilinçsiz tüketim durumu, ekolojik dengeyi her an bozmaya devam etmekle beraber, ülkemizi ve tüm dünyayı, elzem yaşam alanlarımız hakkında, "çok tehlikeli bir kriz ortamına doğru sürüklemektedir". Bunun doğal bir gereksinimi olarak da tüm toplumların, elimizde mevcut bulunan doğal kaynakları, bilinçli bir şekilde tüketim zincirine dahil etmesi büyük önem taşımaktadır.

Doğal kaynaklar denilince akla ilk gelenler; yeraltı ve yerüstü sular, toprak, doğal yaşayış alanları, madenler ve atmosfer olmalıdır. Bu kaynaklardan herhangi birinin bilinçli tüketimi yapılırken, diğer bir doğal kaynağı risk altına sokmamak çok önemlidir. Maalesef ki "Doğal kaynaklar Ekonomisi" konusunda, dengeleri bozabilecek bir çok iş alanı saymak mümkündür.

Bu platformdaki, sizlerle buluştuğumuz ilk yazımda, bu iş alanlarının, tarımsal üretim sektörü üzerindeki etkilerinden ve bu sektöre de etki eden olumlu ve olumsuz faktörlerden bahsetmek isterim. Konuyu, bölgemizde yürütülen tarımsal faaliyetler üzerinden örneklemenin daha yerinde olacağını düşünüyorum…

Bilindiği gibi tarımsal açıdan verimli toprak yapısına sahip olan Gemlik yöresi ve yakın Bursa ilçelerinde ağırlıklı olarak, dünyaca ünlü sofralık zeytin üretimi yapılmakla beraber, bunun yanında, sert ve yumuşak çekirdekli meyveler ve diğer tarla bitkileri, farklı üretim miktarlarında yetiştirilmektedir.

Sofralık zeytin çeşidi olarak Gemlik Tipi ve bunun bir çok alt varyasyonları, Gemlik ve çevre ilçelerde üretildiği gibi, günümüzde özellikle Ege Bölgesinde de yüksek tonajlarda üretilmektedir. Ancak uzak ara bir tespit vardır ki, bu aynı çeşit sofralık zeytinin, iki bölge arasındaki ekolojik farklılıklardan dolayı, fizyolojik ve kimyasal kalitesi kıyaslandığında, bölgemizdeki üretim kalitesinin çok üstün olduğu bilinmektedir.

Durum böyle olsa bile, hiçbir bölgede, doğal yaşayış alanlarının tarımsal üretim sahalarına dönüştürülmek amacıyla yok edilmesi son derece yanlıştır. Çünkü öncelikle, ekosistemi bozmamak adına, hem yaban hayatın yaşama alanı hem de oksijen kaynaklarımız olan bu yeşil doğayı korumamız gerekir.

Tarımsal üretimin devamlılığı için ise, mevcut tarımsal üretim sahalarına sahip çıkılmalı ve buralarda da doğal dengeye zarar vermemek amacıyla ITU (İyi Tarım Uygulamaları) ve GLOBALGAP (Global Good Agricultural Practices – ITU 'nun dünya üzerinde geçerli olan versiyonu) standartlarının belirlemiş olduğu kurallara uygun faaliyetler gösterilmelidir. Ayrıca mümkün olabildiğince, zayıf ya da verimsiz toprakların, doğru tekniklerle ıslah edilerek tarıma kazandırılması, bilinçli bir üretimin devamlılığı için önemlidir.

Tarımsal üretimde dikkat edilmesi gereken kuralları açıklayan ITU ve GLOBALGAP standartlarının gereklerini, bir sonraki yazımda bahsetmek üzere, şimdilik aklımızın bir kenarında tutalım… Bugün özellikle, kalitesi dünya pazarında tescil edilmiş sofralık zeytinimizin üretildiği sahaların korunması ile ilgili fikirlerimi paylaşmak isterim:

1975 yılında Gemlik 'te doğmuş bir kişi olarak, 1993 yılından başlamak üzere, üniversite, askerlik ve iş hayatımın sunmuş olduğu mecburiyetlerle, Gemlik 'ten uzak kaldığım bugüne kadar olan süreçte, memleketime her geliş gidişimde farkında olduğum şey, özellikle zeytin bahçelerimizin, farklı amaçlarla, gün geçtikçe yok edilmeye devam ettiğidir.

Mesken inşaatı, akaryakıt istasyonu, dinlenme tesisi, depolama sahası, fabrika tesisleri gibi farklı sektörlerin faaliyetleri için, verimli toprakların betonlaştırılarak atıl hale getirilmiş olması, manevi açıdan insanın içini sızlatması ile birlikte, bu verimli toprakların asıl sahiplerinin, maddi çıkarlarla tarımsal üretimlerinden vaz geçip, topraklarını, bahsettiğimiz sektörlere tahsis ederek, gelecekteki kaçınılmaz ekonomik ve ekolojik tehditleri umursamaması beni korkutuyor ki bu durum hepimizi korkutmalı…

Verimli toprakların atıl hale getirilmesinin dışında bir diğer ve daha tehlikeli olan durum ise bu toprakların yok edilmesidir. Toprak altındaki farklı jeolojik kaynakların, ekonomiye kazandırılması maskesi altında, verimli tarımsal alanların ve hatta hali hazırda kaliteli üretim yapılabilen bahçelerin yok edilmesi,bence, insanoğlunun göz göre göre intihar etmesi anlamına gelmektedir. Tabi ki toprak altındaki madenlerin ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Ancak bunu, zaten ekonomiye fayda sağlayan verimli tarımsal üretim sahalarını baltalayarak yapmak, yakın bir gelecekte telafisi çok zor olan, hatta dönüşü olmayan problemleri karşımıza çıkaracaktır.

Mermer ve benzeri taş ocakları, kum ocakları, bor, altın vb. maden ocakları ve hatta çimento fabrikaları gibi verimli toprak strüktürünü bozabilecek sektör faaliyetleri, yok edici özelliklerinin dışında, faaliyet süreçleri esnasında ve sonrasında da, sadece bulundukları alana değil, çevrelerinde bulunan verimli üretim sahalarına da büyük zararlar verebilmektedir.

Gaz ve toz atıkların atmosferi büyük oranlarda kirletmesi, hem sosyal yaşamın hem de zirai yaşamın büyük bir risk altına girmesine sebep olması kaçınılmazdır. Gaz, sıvı ve katı atıklar yeraltı ve yer üstü su kaynaklarını da kullanılmaz hale getirecektir. Başlıca içeceğimiz olan suyun kullanılmaz hale gelmesi, biz insanların yaşamsal olarak ilgilendirdiği gibi, tarımsal üretimi de ilk sıradan ilgilendirmektedir. Sulama suyunun kirliliği ve hatta çölleşmeyi hızlandıran kimyasal bileşiklerle karışmış olması, bitkisel üretimi maksimum düzeyde olumsuz etkileyecektir. Yine, kaliteli ve sağlıklı tarımsal üretim yapabilmek için gerekli olan ilaçlama ve gübreleme uygulamalarının etkinliği (ki ITU ve GLOBALGAP standartlarına uygun olmalıdır), kullanılacak olan suyun niteliği ile doğru orantılıdır.

Yani anlaşıldığı gibi, yeraltı madenlerinin temelini oluşturduğu sektörler, sadece faaliyet alanlarındaki parselizasyon sahasında değil, tüm bölgenin tarımsal faaliyetleri ve insanların yaşamı için büyük bir tehlike arz etmektedir.

Bu yüzdendir ki yeraltı kaynaklarıyla ilgili sektör çalışmalarının, doğal yaşam alanları, verimli tarımsal faaliyet alanları ve yerleşim yerlerinin çok uzağındaki verimsiz topraklarda yapılıyor olması, bilinçli her dünya ferdinin en önemli ve zorunlu sorumlulukları arasındadır.

Dolayısıyla, tabiatın bize sunmuş olduğu verimli kaynakların korunması ve bunların bilinçli bir şekilde tüketilmesi, insanoğlunun öncelikli görevidir kanaatindeyim.

Temennim odur ki, muhteşem bir dengeyle bize sunulmuş doğaya, çıkarlarımız için ihanet etmeyelim ve ettirmeyelim…

Saygılarımla…

Ziraat Mühendisi Murat GÜLEÇ




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —